20 Ağustos 2011 Cumartesi

Hayat...

Hayallerimiz var, hedeflerimiz var... O kadar coklar ki, hangisini kovalamak gerektiğini bilmiyoruz...Aslında o kadar basitler ki neden kovalamak zorunda olduğumuzu çözemedik...Küçükken hayat ne kadar kolaydı değil
mi? Bisikletimiz, patenimiz, kaykayımız,dondurmamiz, arkadaşlarimiz bize yeterdi, ip atlardik, ortada sıçan oynardık, ben çok futbol oynardım mesela, saklambaç vazgeçilmemizdi, istop vardi bir de dimi :)
Gözümüz daha karaydı, yokuş aşağı gözlerimiz kapalı, ellerimizi bırakarak bisiklet sürmeye korkmazdık... Cocukça kaygılarımız vardı, ailemizin bize ceza vermesiyle sınırlı...
Noldu da o cesaretimizi kaybettik? Hayat bindi galiba sırtımıza, ağır mı geldi? Dengemizi kaybetip düşmekten mi korktuk, cocukken korkmazken... Hayatı öyle yokuş aşağı sürerek yaşıyamıyoruz dimi? Çok yazık....
Kaygılar değişti tabi... 'Iyi' bir insan olma kaygısı, statü kaygısı, para kazanma kaygısı, hayırlı evlat olma kaygısı, insanlar ne der kaygısı, sevilen biri olma kaygısı vs...
Hayatın kuralları var, biz 10 yasındayken başlayan... Iyı bir kolej kazanmak zorundaydık, ardından iyi bir üniversite... Master, doktara yaparsan bir de, ailenin gurur kaynağısın... Iyı bir iş bulmak zorundasın, ardından güzel bir evlilik beklenir senden, çoluk çocuk derler yaş olur 35...
Dante gibi ortasındayız ömrün,
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider,
demiş Cahit Sıtkı Tarancı...
35'ime geldiğimde yalvarıp, yakarmak istemiyorum ben.. Hayatı başkalarının kurallarıyla yasayıp, sonra pişman olmak istemiyorum... Bazen o bisikletin gidonundan ellerimi bırakıp yokuş aşağı sürmek istiyorum...

BSK